URFADOSK

DOĞAYLA DOST
Haber ve duyuru için

Dağcılıkta Doping Sorunu

Dağcılıkta Doping Sorunu

Doping-in-Mountaineering-Gear-Patrol-Lead-Full.jpg

Ekstrem tırmanışlar sırasında reçeteli ilaçlar, oksijen desteği veya Metamfetamin kullanan dağcılar hilekâr mı yoksa süper kahraman mı?

Editörün Notu: Nims Purja’ya dünyanın en yüksek 14 zirvesine yalnızca altı ay içinde gerçekleştirdiği inanılmaz tırmanışları için ne kadar teşekkür etsek az, sayesinde dağcılıkla aklımızı bozduk. Ancak bir sonraki tırmanışınızdan önce, uçmak için kullandığımız çeşitli ilaçlar hakkında akıl karıştıran soruları araştıran, yeniden gün yüzüne çıkmış bu 2017 araştırmasına bir göz atın derim.

Hermann Buhl* 1953’te Nanga Parbat’ın ilk çıkışını yapmadan önce, Batı Himalayalar’daki 8125 m’lik bu zirve ölümle eş anlamlıydı. 10’u 1934’un unutulmaz felaketinde olmak üzere toplamda 31 dağcı zirve girişimleri sırasında hayatını kaybetti. Birçok zirve girişimi imkânsız koşullar nedeniyle yapılamadı. Ancak kendi sözleriyle, “küçük ve hassas” 29 yaşındaki Avusturyalı Buhl, bunu hatalı bir krampon, oksijen desteği, Şerpa yardımı veya Gore-Tex eldivenleri olmadan başarmıştı.

İnişi sırasında, geceyi zirvenin hemen altında bir çıkıntıda halüsinasyon görerek, bir gelip bir giden bilinci ile ayakta geçirmek zorunda kaldı. Sonra dayanacak gücü kalmadığı o an, Nanga Parbat Pilgrimage'da yazdığı gibi, yanındaki metamfetamin hapı Pervitin'i hatırladı: “Bu benim için son şanstı; kalan gücümü kısa süreliğine de olsa toparlamam çadıra inebilmem için yeterli olacaktı.” 

Pervitin, o zamanlar insanüstü enerji ve odaklanma sağlamak için Alman ve Avusturyalı dağcılar arasında çok iyi tanınan bir ilaçtı. İkinci Dünya Savaşı sırasında, “Panzer schokolade” veya “tank çikolatası” olarak anılan bu ilaç Nazi askerlerine dağıtılıyordu. Buhl hemen iki hap yuttu. Ardından kan akışını artırarak donmayı önleyen bir ajan olan Padutin ve en son üç tane daha Pervitin aldı; bir de kokainin hammaddesi olan kakao yapraklarından demlenmiş bir çay içiyordu. Buhl hayatta kaldı. Ve Nanga Parbat Pilgrimage’ta belirttiği gibi, ilaçlar olmasaydı başaramayacaktı.

https://www.youtube.com/watch?v=Xz5kOQWg7Vs&t=3s


Buhl, yüksek irtifa dağcılığının ışıltılı ruhu ve ateşi, tarihin en büyük dağcılardan biri olarak kabul edilir. Onu “eşi bulunmayan klasik bir dağcı”" diye tanımlayan, kendisi de ölümlü dağcılar arasında bir Titan olan Reinhold Messner’den başkası değil. 

Hermann Buhl, 4 Temmuz 1953’te 41 saatlik tırmanışın ardından son kampa inerken görülüyor. Fotoğraf: Hans Ertl.

Hermann Buhl, 4 Temmuz 1953’te 41 saatlik tırmanışın ardından son kampa inerken görülüyor. Fotoğraf: Hans Ertl.

Bugüne kadar, Buhl’un Nanga Parbat rotası yalnızca bir kez tekrarlanabildi.** O zamanlar Buhl ilaçlarını ince bir şekilde ayarlıyordu, ya da en azından eroin ile karıştırılmış bir kokain olan speedball’u alpinizm kılıfına iyi uydurmuştu. Bugünün standartlarında ise bu tür bir davranış dağcılık tapınağından atılma, kutsala küfrettiği için taşlanma ve en yakın ağaçta çarmıha gerilme ile sonuçlanırdı. 

Dağcıların artık zorlu noktalardan geçebilmeleri için teknolojik ve teknik desteğe güvendikleri bir gerçek: kramponlar, buz vidaları, kasklar, acil durum battaniyeleri, dry-fit kıyafetler, yüzlerce metrelik ip, haberleşme için radyo, çığ alıcı-vericisi (telsizi), güneş kremleri, dudak nemlendiricileri, el ısıtıcıları, su kaybına karşı içecekler– ki Buhl bunların yarısına bile sahip değildi. Herhalde sadece bir deli bunlardan vazgeçebilir. Peki reçeteli ilaçlar? Daha neler! Bunun düzenbazlık olduğunu herkes bilir.

8000’lik tırmanışların tıbbi desteğe ihtiyaç duyması şaşırtıcı değil ve Buhl, tarihteki tanınmış dağcılardan bazılarını da içeren uzun doping zincirinin halkalarından yalnızca biri. 1950’deki korkunç Annapurna zirvesinde 8000 metrenin üzerine çıktıklarında, Maurice Herzog ve Louis Lachenal morfinle kafayı bulmuşlardı. 

Stephen Venables’in 1988'de o zamanlar çılgın olduğu düşünülen Kangshung Face tırmanışı, reçete ile verilen güçlü kafein haplarının yardımıyla başarılmıştı. Başka örneklerle devam edebiliriz.

“Hermann Buhl’un zamanında ilaçlar bir problem olarak algılanmıyordu - birlikte bir fincan kahve içmek gibiydi” — Verner Møller.

Şaşırtıcı olan, son dönemlerde gereğinden fazla reçetelendirilen ilaçlar ve uyarıcılar ile ilgili tüm spor dallarında sıkıntı yaratan bir konunun dağcılar tarafından uzun süredir güvenilir bulunuyor olması. Steroidler, amfetaminler, eritropoietin (veya Lance Armstrong’un tercih ettiği meşhur ilaç EPO), epinefrin ve nifedipin, morfin ve kodein, başka? 

Akciğerlere kan akışını artıran (diğer bölgelerin yanı sıra) ve yüksek irtifa akciğer ödemini (High-Altitude Pulmonary Edema-HAPE) azaltan Viagra ve Cialis. Aspirin ve Ibuprofen gibi daha masum ağrı kesiciler. Sıvı ve tuz kaybını azaltan tuzlar, elektrolit solüsyonları. Dağcılıkta nadiren tartışılsa da hepsi düzenli olarak kullanılıyor.

Reinhold Messner, 1978 yılındaki ilk oksijensiz Everest tırmanışında zirvede görülüyor.

Reinhold Messner, 1978 yılındaki ilk oksijensiz Everest tırmanışında zirvede görülüyor.

Efsanevi dağcı Reinhold Messner, 1999 tarihli Everest: Ultimate Expedition to the Ultimate kitabında “Kendi gücüne ve becerilerine değil malzemelerine ve ilaçlara güvenen dağcı yalnızca kendini kandırır” diye yazmıştı. Ancak Messner, 1953 Nanga Parbat inişi sırasında hayatta kalmak için meth kullanan Hermann Buhl'a büyük övgüde bulunmaktan da kaçınmıyordu. Ayrıca Messner’in partneri Peter Habeler, ilk kez oksijen desteği olmadan yapılan efsanevi 1978 Everest tırmanışı sırasında, “yüksek dozda ilaç” almıştı.

Son yarım yüzyılın büyük bir bölümünde dağlarda ilaç kullanımı artarken, elit dağcılar bu mevzuyu karalamakta hızlı davrandılar –çünkü birçoğu hâlâ yüksek irtifa tırmanışının Yüce Ethos’a ihanet olarak gördüğü oksijen kullanımıyla ilgileniyordu. Reçeteli ilaçlar ve uyarıcılar konusu büyük ölçüde göz ardı edildi. Ancak 2013 yılında Outside dergisi, yüksek irtifa hastalığını ve yüksek irtifa beyin ödemini (HACE) tedavi eden ve anti-inflamatuar bir steroid olan Deksametazon (Dex) dahil olmak üzere, birden fazla ilaç kullandıktan sonra ölümden dönen Everest dağcısıyla ilgili bir makale yayınladıktan sonra, bir garip yeni ilaç histerisi dağcılık camiasında hızla yayılmaya başladı. Dex, Everest gibi ciddi tırmanışlar yapan alpinistler için potansiyel bir cankurtarandı. Dex, yıllar boyunca düzinelerce hayat kurtardı - Beck Weathers, 1996  yılındaki Into Thin Air felaketi sırasında dört miligramlık bir enjeksiyon yapmıştı —ve bu ilaç uzun yıllar boyu rehberlerin ilk yardım çantalarının bir parçası oldu. Ancak Outside dergisinin “Dağcılıkta Tehlikeli Bir Eğilim: Performans Artırıcı İlaçların Yaygın Kullanımı” başlığı ile altını çizerek ayrıntılı olarak açıkladığı gibi, Dex'in kötüye kullanılımı bazı riskler taşıyordu.

Günümüzün profesyonel dağcıları, tedbir amaçlı Dex kullanımını veya performans artırıcı herhangi bir ilacı bir hilekârlık olarak kabul ediyor, buna rağmen “performans artırıcı”" ve “ilaç” terimlerinin tam olarak ne anlama geldiği konusunda genel görüş yetersiz ve bunları tanımlayacak denetleyici bir kurum da yok. Masum ağrı kesiciler ve kahve ile çay gibi uyarıcılar tipik olarak sınavı geçiyor, hatta bunlar bir dağcı donanımının bir parçası olarak kabul ediliyorken, reçeteli ilaçlar ve Dex gibi aklimatizasyon ilaçları kabul edilemez bir sınıfa yerleştiriliyor; oksijen desteği ise bunların arasında bir yerlere denk düşüyor. Sonuç olarak, ekstrem irtifa sporlarında hangi tür enerji verici desteğe izin verildiğine dair genel bir kafa karışıklığı mevcut. Pek çok dağcı bu konuyu tartışmaya isteksiz; hatta bazı çevrelerde bir gizlilik perdesi hakim.

Yakın zamanda Everest'e oksijen desteği olmadan çıkan Cory Richards, “Dağcılar kesinlikle performans arttırıcı ilaçlar kullanıyor ve bunu saklıyor” diyor. “Tırmanışı denetleyen bir kurul olmadığı için ilaçlara karşı bir kural da yok, dolayısıyla ilaç kullanan bunu neden ifşa etsin ki?”

“Oksijen desteği kesinlikle bir doping ve açıkça bir hile. Kitabımda oksijen desteği ile gerçekleşmiş bir tane bile tırmanış yoktur” —Steve House.

Richards, Dex’i toparlanmaya yardımcı olan bir ilaç olarak değil, bir dağcının zirve şansını artırma konusunda risk bertaraf eden bir tedbir olarak nitelendiriyor. Bu ilacı Nepal sokaklarında bir dolara satın alabilirsiniz. Bazı ekip liderleri ile rehberlerin, özellikle zirve günlerinde Dex kullanımını teşvik ettiği söyleniyor. 

Ana kamptaki Everest ER'nin kurucusu Dr. Luanne Freer, şu ana kadar Dex ve diğer reçeteli ilaçların yan etkilerinden etkilenen birçok tırmanıcı ile ilgilenmiş; buna tırmanışı sırasında aşırı dozlarda Dex alan ve zirve yakınlarında HACE nedeniyle ölen bir dağcı da dahil. Dr. Freer açıkça, “Performans artırıcı olarak, zirve gününde Dex kullanmak tehlikelidir” diyor ve  sözlerine şöyle devam ediyor: “Performans artırıcı olarak kullanılması acil bir durumda işe yarama olasılığını azaltıyor. Ben bunu paraşütteki ipi çok erken çekmeye benzetiyorum. Gerçekten ihtiyacınız olduğunda kurtulma şansınızı kaybediyorsunuz. Örneğin ölen dağcının inişine yardımcı olacak hiçbir ilaç kalmamıştı.”

Alpin Tıp Enstitüsü'nden Dr. Peter Hackett'e göre, Dex'in kötüye kullanımı nadir görülen bir durum. Dr. Hackett bu konuda şöyle diyor: “Outside’da yayınlanan yazıda, adam iki ay boyunca her gün Deksametazon alıyordu ve bu gerçekten aptalca bir hareket. Bir ilacı kullanmak için tamamen uygunsuz bir yol. Herhangi bir ilacı bu şekilde kullanırsanız başınız pekâlâ derde girebilir. Bence [makale] fazla abartılıydı, büyük bir kuru gürültüydü.”

Dağcılar için bir başka potansiyel cankurtaran, yükseğe uyumu (aklimatizasyonu) hızlandıran ve yüksek irtifa hastalığını önlemeye yardımcı olan Diamox olarak da adlandırılan Asetazolamid. O da en geç 1970'lerden beri yüksek irtifa tırmanışının bir parçası durumunda. Ancak Dex'in aksine, Diamox’un yan etkileri oldukça masum, bu aslında bir idrar söktürücü, bu yüzden biraz fazla işemenize neden oluyor. Teknik olarak bir performans artırıcı olmasa da –çünkü Diamox aslında egzersiz yapma yeteneğinizi engelleyen bir ilaç – dağcıların bu ilacı, zirve günü sabah erken saatlerde yüksek irtifa hastalığını önlemek için aldıkları biliniyor. Eleştirmenlere göre bu da hile sayılıyor.

Doping-in-Mountaineering-Gear-Patrol-Ambiance-Dex-Diamox.jpg

Hem Deksametazon hem de Asetazolamid, Tour de France ve Olimpiyatlar’da dopingin izlenmesine yardımcı olan Dünya Anti-Doping Ajansı (WADA) tarafından yasaklandı. (I. yüzyıl Yunanistan’ında ilk Olimpiyat sporcularının doping konusunda biraz kuşku yarattığı unutulmasın; performans açısından avantaj kazanma umuduyla yenen koyun testisleri, koka bitkileri, halüsinojenik mantarlar ile kaktüsler ve içilen farmakolojik ajan içeren tohum özleri, “sihirli” şarap iksirleri ve strikinin…  Bu atletler yakalansaydı, muhtemelen oyunlardan ömür boyu men edililirlerdi). WADA, şu üç unsurdan en az ikisine sahip olan maddeleri net bir şekilde yasaklıyor: 

  1. Performansı artırır,

  2. Sağlığa zararlıdır,

  3. Sporun ruhuna ters düşer.

“Önceden önlenebiliyorsa, neden bir ilacın kullanımına yalnızca hastalanmanız veya ölmeye yaklaşmanız durumunda izin veriliyor?” —Verner Møller.

Dağcılıkta kuralları dağcılar koyar. Profesyonel bakış, Reinhold Messner tarafından 1999 tarihli Everest: Expedition to the Ultimate adlı kitabında ele alınmıştı. Messner kitapta şöyle diyor: “Kendi gücüne ve becerilerine değil malzemelerine ve ilaçlara güvenen dağcı yalnızca kendini kandırır” (Bir sonraki cümlesinde ise dağda oksijen tüpü kullanımını kınıyor: “Yüz maskesi, İnsan ve Doğa arasındaki bir engel gibidir.” Bir dakika, bundan fazlası da var). Messner, kendisiyle sonradan yapılan bir röportajda, Everest’e tırmanan dağcılarıa doping testi uygulanmasını öneriyor ve şöyle diyordu: “Herhangi birinin idrar örneği vermeye istekli olup olmayacağını merak ediyorum.” 

Steve House (solda) ile Reinhold Messner birlikte görülüyor. Fotoğraf: International Mountain Summit arşivi.

Steve House (solda) ile Reinhold Messner birlikte görülüyor. Fotoğraf: International Mountain Summit arşivi.

Ancak Messner, Buhl’un Metamfetamin kullanımını unutmuş olmalıydı, ayrıca partneri Peter Habeler’in, oksijen desteği olmadan yaptıkları efsanevi 1978 Everest tırmanışı sırasında “yüksek dozda ilaç” almış olduğundan bahsetmeye gerek bile yok. Belli ki, Messner için belirli dağcılar ve belirli türden ilaçlar  —masum ağrı kesiciler— kabul görürken, yeni dönem Everest dağcıları ve onların zaman zaman güvendiği aklimatizasyon ilaçları kabul edilemez durumdadır.

Verner Møller, The Ethics of Doping and Anti-Doping: Redeeming the Soul of Sport?’un (Doping ve Anti-Doping Etiği: Sporun Ruhunu Kurtarmak?) yazarı ve Danimarka Aarhus Üniversitesi Halk Sağlığı Profesörü, tırmanışlar sırasında kullanılan ilaçlarla ilgili ahlaki eleştirinin insanı en iyi ihtimalle —tartışmaya açık— bir çıkmaza götürdüğünü, en kötü ihtimalde ise büyük dağcıyı sıradan insandan ayırıyormuş gibi görünen bir aldatmacaya dönüştüğünü ileri sürüyor. Sözlerine, “alpinizmin ‘saflığı’ saçma bir kavramdır” diye devam ediyor Møller: “Bu elit dağcıların yazmaya karar verdiği bir hikâyedir. Ama bazıları ana kampta oturup kahve içiyor ve kimse bunu sorgulamıyor. Gün gelir ve “Biliyorsunuz kahvede kafein var ve kafein performans artırıcı bir ilaçtır. Bu yüzden kahve içiyorsanız alpinizm idealini yok ediyorsunuz demektir” diyebilirler. Ve bu da yeni bir hikâye meydana getirir.”

Gözden kaçırılan kafein, ABD'de en çok tüketilen uyarıcıdır ve derin fizyolojik etkilere sahip olabilir: yorgunlukta keskin bir azalmaya, yapay olarak uyarılmış yağ asitlerinin kana salınmasına, vücudun glikojeni korumasına ve fiziksel faaliyetin artmasına izin verir. WADA’nın yasaklanmış maddeler listesinden 2004 yılında kaldırıldı.

Møller'e göre, ilaç kullanımına ilişkin yaygın bir “mantıktan kaçınma” söz konusu ve düşüncemizdeki katılık hem dağda, hem de geri kalan alanlarda ciddi bir şekilde tekrar değerlendirme yapmayı gerektiriyor.

Verner Møller. Fotoğraf: Morten Flarup/Polfoto

Verner Møller. Fotoğraf: Morten Flarup/Polfoto

"Alpinizmin ‘saflığı’ saçma bir kavramdır" diyor Verner Møller, (Doping ve Anti-Doping Etiği: Sporun Ruhunu Kurtarmak?) The Ethics of Doping and Anti-Doping: Redeeming the Soul of Sport?’un yazarı ve Danimarka Aarhus Üniversitesi Halk Sağlığı Profesörü. "Elit dağcıların yazmaya karar verdiği bir hikâye.’’ (Fotoğraf: Morten Flarup/Polfoto)

 Møller şöyle diyor: “Hermann Buhl’un zamanında ilaçlar bir problem olarak algılanmıyordu –bu birlikte bir fincan kahve içmek gibiydi.’’ Bugün bir problem olarak algılanıyorlar. Ancak o zamanlar, şu anda sahip olduğumuz tüm ilaçlara sahip değildik. Botlarımız yoktu. Bu kalitede kramponlara bile sahip değildik. Everest'te şu anda sabit halde bulunan ipler, Hillary zirveye tırmanmaya çalışırken orada değildi. Teknik gelişmeler arttıkça, daha önceleri seçilmiş birkaç kişiye özgülenmiş Everest'in zirvesine çıkma talihine gittikçe daha fazla insan kavuşmaya başladı. Bu nedenle olsa gerek, birdenbire “performans artırıcı ilaçlar” izinsiz olarak nitelendirilmeye başlandı.”

Møller'e göre, yakın zamanda yaşanan uluslararası bisiklet yarışı skandalları ve Rus Olimpiyat takımının tepeden tırnağa bulaştığı doping meselesi, yüksek irtifa dağcılığında ilaç kullanımıyla ilgili bazı öngörüsüzlüklere yol açıyor. Sporcuların madalya ve sponsorluk anlaşmalarından çok daha fazlasını riske attığı dağcılıkta, diğer sporlarda dopingle ilgili konmuş yasakların geçerliliğini yitirdiğini söylüyor.

“Belirtilerin önüne önceden geçebilme imkânı varsa neden bir ilacın kullanımına yalnızca hastalanmanız veya ölüme yaklaşmanız durumunda izin veriliyor?” diye soruyor Møller ve bizden, hayatımızın diğer alanlarında da bu tür kısıtlamalara maruz bırakıldığımızı hayal etmemizi istiyor. Møller sözlerine şöyle devam ediyor: “İlaçların  [dağlarda] destekleyici bir rolü olduğu düşüncesi var, bu konuyu yorumlamanın bir yolu. Bunu, dağcıların emniyet kemerlerini takmaları şeklinde de düşünebilirsiniz. Araba kullanıyorsanız, kontağı çalıştırmadan önce emniyet kemerinizi taktığınız için kimsenin bundan şikayet edeceğini sanmıyorum.”

Møller, konunun derinine indiğinizde ilaç ve uyarıcıların —Pervitin’den kafeine ve Deksametazon’a kadar her şeyin— Edmund Hillary'nin Shetland yün tulumundan, günümüzün FlashDry giysilerine kadar uzanan bir süreçte “yalnızca başka bir teknoloji, yalnızca başka bir ekipman parçası” olduğunu söylüyor: “Bu çeşitli biçimlerdeki süslü ekipmanları, kramponları, ipleri vb. için kullanma izni verirken, aynı zamanda ‘Bekle, ayrıca hap mı atıyorsun? Dağcı ideasının yüz karasısın!’ demenin mantığı nedir? Bunu ileri sürenler genellikle oksijen kullanımına izin verilmemesi gerektiğini söyleyenlerle aynı kişilerdir.”

Everest'in zirvesine çıkan yaklaşık 4000 dağcının yaklaşık 200'ü bunu oksijen desteği olmadan başardı. Bu ayrıcalığa ulaşmak için 65.000 $ ödeyen ödül avcısı dağcılar açısından, oksijen tüpü ekipmanlarının vazgeçilmez bir parçası. Aksi halde çoğu 6065 m’deki I. kampa dahi ulaşamazdı.

Everest’te —hem oksijen desteği ile, hem de oksijen desteği olmaksızın— üç kez zirveye ulaşmış yıldız dağcı Conrad Anker, “En büyük ilaç oksijendir” diyor. “Nerede kullandığınıza bağlı olarak Everest'in yüksekliğini 2100 metre veya daha fazla düşürüyor.” 

Alpin Tıp Enstitüsü'nden Dr. Hackett de, Anker ile aynı fikirde: “Oksijen desteği, yüksek irtifada performansı artırdığı kesin olarak açıkça file getirilen tek dopingdir. Çoğu insan o olmadan Everest'e tırmanamazdı.” 

Cory Richards, “Yeni aparatlar, daha hafif oksijen tüpleri ve daha etkili maskeler ile performansı artıracak miktarda oksijen alıyorsunuz ve bunlar da tırmanışı çok daha kolay hale getiriyor” diyor. Profesyonel rehber Adrian Ballinger de, “Oksijen kullanımuı dopingi bambaşka bir seviyeye taşıyor” diyor.

Patagonia web sitesinde yazan ünlü dağcı Steve House’un oksijen desteği konusundaki açıklaması ise çok sertti: “Oksijen kullanımı kesinlikle bir doping ve açıkça bir hile. Kitabımda oksijen desteği ile yapılmış bir tane bile tırmanış bulamazsınız.”

“Artık mesele hile yapıp yapmamak meselesi değil. Daha derin bir ahlaki çıkarım söz konusu, çünkü Şerpaları kullanmakla menfaatiniz uğruna onların hayatını riske atmış oluyorsunuz” —Conrad Anker.

Anker'in görüşü çok daha yumuşak: “Everest'e oksijen desteği olmadan tırmanabilecek beceriye sahip sadece birkaç kişi var, çünkü bu tırmanış fiziksel olarak çok yıpratıcı bir şey.” 

Oksijen kullanımı konusundaki tartışma, sporun diğer etik yönlerine sızmış durumda. 2007'de Anker, Everest'in kuzey yüzündeki II. Basamak’ı serbest tırmandı. (serbest tırmanış, önceden sabitlenmiş merdivenler, ipler vb. olmadan tırmanmak anlamına gelir ve dağcılıkta bir yeri serbest tırmanırsanız, bu yeni bir standart oluşturur). “Bu benim seçimimdi ve bunu yapacak gücün içimde olduğunu hissetmiştim” diyor Anker: ”Ama oradaki iki merdiveni söküp dağdan aşağı atarak herkese, ‘Bu tırmanışı benim standartlarıma göre yapmak zorundasınız’ diyebilir miyim? İnsanın başarılarını herkese dayatması oldukça sert bir tutum.”

Conrad Anker.

Conrad Anker.

Anker, bundan daha büyük bir sorunun dağlarda Şerpa desteğine güvenmek olduğunu söylüyor. Anker, “Şerpalar, tırmanışı kolaylaştırmak için oksijen desteğinden daha fazlasını yapıyor” diyor. “Everest'e adil şekilde tırmanmak demek, bunu Şerpa desteği olmadan yapmak anlamına gelir.” 

Himalaya dağcılarının yaklaşık yüzde 95'i, ekipman taşımak, sabit hatları ve rotaları oluşturmak için Şerpalara güveniyor. Everest'te risklerin çoğunu Şerpalar üstleniyor —bunun için tehlikeli Khumbu Buzulu’nu tekrar tekrar geçmeleri gerekiyor. Batılılar ve diğer tüm dağcılar için çalışırken, 16'sı 2014 depreminde olmak üzere, 130’a yakın Şerpa hayatını kaybetti.

Nepal'deki Şerpa topluluklarına yardım eden Alex Lowe Hayır Derneği’ni yöneten Anker, “Artık bu sadece bir doping sorunu değil” diyor ve ekliyor, “Artık mesele hile yapıp yapmamak meselesi değil. Daha derin bir ahlaki çıkarım söz konusu, çünkü Şerpaları kullanmakla menfaatiniz uğruna onların hayatını riske atmış oluyorsunuz. Bunun ahlaki sonuçlarını kabul etmelisiniz.”

Öyleyse günah sanıldığından çok daha karmaşık ve kirli. Çünkü bu, ekstrem deneyimlerin satın alınabileceğini ve dağlardaki cesaret ve yetenek gösterilerinin ticari bir metaya dönüştüğünü gösteriyor. En basit çözüm yolu ise ahlaki bir duruş sergilemek.

“Tırmanıyoruz çünkü bu özgürlüğün en saf hali” diyor Anker, “Tırmanış, zaman ve mekan kısıtlamalarından azade bir şekilde, diğer tüm sporlara hakim olan kurallar ile insan yapıları olmadan var olmanın bir yoludur. Tırmanmak basittir. Zirveye çıkarsınız, iyi vakit geçirirsiniz ve bu süreçte diğer insanlara zarar vermezsiniz.”

Belki alpin dağcılık ilkeleri olmalı, evet, ancak daha fazla kural olmamalı. Belki de 60 yıl önce Nanga Parbat'ın zirvesine yakın bir yerde, yiyeceği ve suyu kalmamış, ağzından kan sızarken, zamanı giderek daralan Buhl'un ne yaptığı konusunda bir anlaşmaya varmalıyız: Kim bilir, belki bazen cevap gerçekten de Meth’tir.


John O'Connor tarafından yazılan ve 01/03/2020 tarihinde gearpatrol.com’da yayınlanan bu makale, Türkçeye Berçem Kalender tarafından çevrilmiştir. Dipnotlar, Alper Günay.

Dipnotlar:

* Nanga Parbat'ın ilk tırmanışı, 3 Temmuz 1953'te efsanevi Avusturyalı tırmanıcı Hermann Buhl tarafından oksijen desteği olmadan tek başına (solo) gerçekleştirildi. Son kampta bulunan tırmanış partneri Otto Kempter geri döndü, Buhl ise yola devam etti. 41 saat sonra geri döndü. Zirve son kamptan 6.5 kilometre uzakta ve 1200 metre yüksekteydi.

** Bu rota 1971 yılında, Ivan Fiala and Michael Orolin tarafından tırmanıldı. Günümüzde bu rota çok uzun olması ve yüksek çığ riski nedeniyle tercih edilmez. 


KAYNAK: https://www.climbingworld.org/makalelerarticles-1/2021/2/16/daclkta-doping-sorunu